MAHMÛD HAN-I;
Yirmi dördüncü Osmanlı sultânı. İslâm halîfelerinin seksen
dokuzuncusudur. Babası İkinci Mustafa Han, annesi Sâlihâ Vâlide Sultandır.
İstanbul’da, 2 Ağustos 1696 târihinde doğdu. Şehzâdeliğinde, yüksek fen ve din
ilimleri öğretilerek yetiştirildi. Aklı, zekâsı, kâbiliyeti ve anlayışı
kuvvetliydi.
Üçüncü Ahmed Han, Patrona Halil
ayaklanması sonunda tahttan çekilince, Şehzâde Mahmud, 2 Ekim 1730 günü Osmanlı
sultânı oldu. Üçüncü Ahmed Hanın tecrübe ve tavsiyelerinden istifade etti. İlk
icrâatı, Lâle Devrinde yapılan ilim, kültür ve sanat eserlerinin tahrîbini
durdurmak oldu. Âsî Patrona Halil’i ve zorbaları imhâ ettirdi. İstanbul’da
emniyet ve asâyişi sağladı. Ülkede huzur dolu, mesud günler başladı. İçişlerini
düzelten Sultan Birinci Mahmud Han, doğuda hududa saldıran İran Safevîleri ile,
batıda Avusturya ve Rusya’ya karşı tedbir aldı.Doğuda İran ile Üçüncü Ahmed Han
devrinden beri devam eden hâdiselere son vermek istedi. Ancak İran Şâhı bir
taraftan anlaşmak üzere hey’etler gönderirken, diğer taraftan büyük kuvvetlerle
Revan üzerine yürüdü. Şah’ın elçi göndermekteki maksâdının Osmanlı hükûmetini
yanıltmak ve oyalamak olduğu anlaşıldığından elçi ve maiyeti Mardin Kalesine
hapsedildi. Osmanlı kuvvetleri, İran Seraskeri Ahmed Paşa ile Erzurum Vâlisi ve
Revan Seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa kumandası altında iki koldan harekete geçti.
30 Temmuz 1731’de Kirmanşah alındı. 15 Eylülde Kûrican Sahrasında İran
kuvvetleri bozguna uğratıldı. Urmiye ve Tebriz ele geçirildi. İran Şahının sulh
istemesi üzerine Ocak 1732’de Ahmed Paşa Antlaşması imzalandı. Buna göre Aras
Nehri iki devlet arasında hudud olarak kabul edilirken Revan, Gence, Nahçıvan,
Bitlis, Şirvan ve Dağıstan Osmanlılara; Tebriz, Kirmanşah, Hemedan, Luristan ve
Erdelan eyaletleri ise İran’a bırakıldı. Ancak 1733’te İran’da iktidarı ele
geçiren Nâdir Şah, Osmanlıların fethettiği bölgeleri almak için tekrar savaş
açtı. 1735’te Arpaçay’da yapılan muhârebeyi Osmanlılar kaybetti. Gence, Tiflis
ve Revan İran’ın eline geçti.
Osmanlı Devletinin
doğuda İran ile mücâdelesinden istifâde eden Avusturya ve Rusya da iki cepheden
harekete geçmişti. Azak Kalesini ele geçiren Ruslar Osmanlı kuvvetlerinin
toparlanmasına meydan vermeden Gözleve, Kılburun ve Urkapı’yı da işgal ettiler.
12 Temmuz 1737’de harekete geçen Avusturya ordusu ise Bosna, Sırbistan ve
Eflak’a girdi. Bu mağlubiyetler ve düşmanın girdiği yerlerde büyük tahribat ve
mezâlim yapması Sultan Mahmûd Hanı son derece üzdü. Sedarete getirdiği
Muhsinzâde Abdullah Paşayı Rusya üzerine, Hekimoğlu Ali Paşayı da Avusturya
üzerine sefere memur etti. Muhsinzâde süratli bir hareketle Özi ve Kılburun
kalelerini ele geçirirken, Hekimoğlu Ali Paşa ise Banyaluka’yı kuşatan Avusturya
kuvvetlerine büyük bir darbe indirdi. Yapılan savaşta Avusturya kuvvetlerinin
asker zayiatı 60 bin idi. Hekimoğlu Ali Paşanın bu zaferi İstanbul’da büyük bir
sevince sebep oldu. Bu zaferler üzerine Avusturya ve Rusya barış istemek zorunda
kaldı.
Nihayet 18 Eylül 1739 târihinde Avusturya
ve Rusya ile Belgrad Antlaşması imzâlandı. Avusturya Devleti ile yirmi yedi
yıllık, Rusya ile süresiz olan antlaşmaya göre, Belgrad Osmanlı Devletine kaldı.
Avusturya ile Tuna ve Sava nehirleri tabiî hudud kesildi. Ruslar, Azak Denizi ve
Karadeniz’de donanma bulundurmayacaktı. Kazaklar Osmanlı topraklarına, Kırım
Hanlığı da Rusya’ya akın etmeyeceklerdi.
Rusya ve
Avusturya devletleriyle antlaşmalar sağlayan Birinci Mahmûd Han yeniden İran
üzerine döndü. Nadir Şah ise bu vaziyet karşısında Osmanlılarla baş
edemiyeceğini anlayınca Kasr-ı Şirin Antlaşması maddeleri üzerinden yeniden
antlaşma teklifinde bulundu ve bu istek kabul edildi (1746).
Böylece 1739 Belgrad Antlaşmasıyla batı ve kuzey, 1746
Osmanlı-Avşar Antlaşmasıyla da doğu hudutlarını emniyet altına alan Birinci
Mahmûd Hana muhârebelerdeki muzafferiyet üzerine Gâzi ünvanı verildi. Mahmûd Han
bundan sonra ülkede pekçok îmâr faâliyetlerinde bulunup, ilim, kültür, sanat
sâhalarında çok kıymetli eserler yaptırdı. Kâğıthâne civârındaki Bahçeköy ile
Balaban köyleri arasında geçen iki çayın sularını toplayan Topuzlu Bendini
yaptırdı. Burada toplanan sular, Taksim’deki depodan, Tophâne’deki Meydan
Çeşmesi ile Azapkapı’da Sâlihâ Sultan Çeşmesi ve Beşiktaş, Galata, Kasımpaşa,
Tepebaşı semtlerinin çeşitli yerlerindeki kırk kadar çeşmeye su verildi. Ahâli
bol ve tatlı suya kavuşturuldu. Pekçok saray, kasır inşâ ve tâmir ettirildi.
Beşiktaş Sarayının bir çok kısımlarını ve Bayıldım Kasrını yeniden yaptırdı.
Yûşâ Tepesi civârındaki Tokat Köşkünü donatıp, Hümâyûn-âbâd, Kandilli Sarayını
îmâr ettirerek Nevâbâd isimleri verildi. Kanlıca’da Mihr-âbâd Kasrını yaptırdı.
İstanbul’da Ayasofya Câmii içine, Fâtih Câmii yakınında ve Galatasaray’da olmak
üzere üç, Belgrad’da bir kütüphâne yaptırdı. Ayasofya Câmii Kütüphanesine
sarayın hazîne odasından pek nefis, kıymetli, nâdide kitaplar gönderdiği gibi,
devrin devlet adamları da hediyelerde bulunarak dört bin cilt nâdide kitap
toplandı. Ayasofya Kütüphânesine İslâm âleminin en meşhûr hattatlarından
Ya’kût-ı Musta’sımî, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman hatlarıyla Mushaflar ve
hazret-i Osman ve hazret-i Ali’ye âit olduğu söylenen iki Kur’ân-ı kerîm de
kondu. Kütüphânenin masrafını karşılamak için de Cağaloğlu’nda çifte hamamı
yaptırıp, gelirini vakf etti. Ayasofya’ya bitişik aşevi yaptırıp, huzûrunda
tertiplenen merâsimle açıldı. Galatasaray ocağında yaptırmış olduğu kütüphâneye,
saraydan kitaplar gönderip, açılış merâsiminde, kütüphânenin iki tarafına
yaptırılmış olan çeşmelerin hazînelerine şekerli şerbet doldurulup, halka ikrâm
edildi. Nûruosmâniye Câmiinin yapımını başlattıysa da, vefâtından bir yıl sonra
tamamlanabildi. Beşiktaş’da Arap İskelesi Câmii, Rumeli Hisarı’nda İskele Câmii,
Üsküdar’da Sultan Mahmûd Câmii ve Kandilli, Defterdârkapısı, Tulumbacılar odası,
Yalıköşkü, Yıldıztepe mescidlerini yaptırdı.
Birinci Mahmûd Han devrinde, ilim kültür ve sanat faaliyetleri arttı. İkinci
defâ matbaa açıldı. Matbaa ve hattâtların artan kâğıt ihtiyâçlarının
karşılanması için Yalova’da kâğıt fabrikası kuruldu.Ülke içinde ve dışında
Osmanlı Devletine azamet devri yaşatan Birinci Mahmûd Han, 13 Aralık 1754
târihinde Cumâ selâmlığı yapıp, Cumâ namazını kıldıktan sonra vefât etti.
İstanbul’da Yeni Câmii yanındaki Turhân Sultan türbesine defn edildi. Çok zekî,
anlayışlı, hamiyetli, lütufkâr ve merhâmetli idi. Askerî ıslâhât taraftarıydı.
Askerî kitaplar yayınlattı. Lütuf ve merhâmeti çok olduğundan, devrindeki
İstanbul yangın ve zelzelesinde zarar görenlerin ızdırâbına samîmiyetle ortak
olup, yanan, yıkılan yerlerin yeniden yapılması için çok yardım etti. Devlet
adamları ile memurları kontrol ettirdi. Faaliyetleri ciddiyetle tâkib ettirip,
zamânın ve memleketin durumuna göre icrâatlarda bulunurdu. İlim, sanat, edebiyât
meclislerindeki sohbetlere katılır ve Sebkâti mahlâsıyla şiirler yazardı.