OSMAN HAN-II;
Osmanlı sultanlarının on altıncısı ve İslâm halîfelerinin
seksen birincisi. Babası Sultan Birinci Ahmed Han, annesi Mahfiruz Hadîce
Sultandır. 1604 senesinde İstanbul’da doğdu. İyi bir eğitimle yetiştirildi.
Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini öğrendi.
Kuvvetli bir edebiyât, târih, coğrafya ve matematik tahsili gördü. 26 Şubat 1618
günü babasının yerine tahta geçen amcası birinciMustafa’nın rahatsızlığı
yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultânı oldu.
İkinci Osman’ın tahta çıkışının ilk aylarında İran ile
barış antlaşması imzâlanarak harbe son verildi. 1620 yazında Halil Paşa
kumandasındaki Osmanlı donanması İyonya Denizini kuzeye doğru geçerek Otranto
Boğazında Adriyatik’e geldi. Dıraz üssünde iki İtalya gemisini ele geçirdi. Daha
sonra batıdan doğuya doğru Adriyatik Denizine geçerek Manfredonia Körfezine
girdi ve İtalya’ya asker çıkardı. Kısa sürede Manfredonia liman ve şehrini
fethetti. Halil Paşa bu zaferini Pâdişâha ve husûsî bir mektupla da şeyhi
Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâi hazretlerine bildirdi ve çok hayır duâ
aldı.
Bu sırada Boğdan Voyvodası Gratiani
Osmanlıya karşı cephe almıştı. İhâneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan’a
sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir
kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi Beylerbeyi İskender Paşa,
süratle harekete geçip bu kuvvetleri Turla Nehrini geçerken imhâ etti. Düşman
ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahîre ganîmet olarak alındı.
Diğer taraftan Sultan Osman, Lehistan’ı ele geçirip, Baltık
Denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, Atlas Okyanusuna geçip Avrupa
Hıristiyanlığını, hem Akdeniz hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak
gâyesiyle 21 Mayıs 1621’de Cumâ namazını kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 Eylül
1621’de Hotin önüne varıldı ve kale derhâl kuşatma altına alındı. 35 gün devâm
eden muhârebelerde kale birkaç defâ düşmek durumuna geldiyse de yeniçerilerin
itâatsizliği ve devlet adamlarının arasındaki geçimsizlikler, kesin netîcenin
elde edilmesine mâni oldu. Ancak Nogay tatarlarının beyi Kantemir Mirzâ ile
Kırım Hânının oğlu Nûreddîn, Lehistan içlerine kadar akınlarda bulunarak pekçok
ganîmetle döndüler. Netîcede kış mevsiminin gelmesi üzerine Lehistan’la barış
yapılarak geri dönüldü.
Lehistan Seferinde tam
muvaffakiyet elde edemeyen Sultan, bunun sebebinin askerlerin gayretsizliği
olduğuna inanıyor ve bâzı ıslâhâtlar yapmak istiyordu. Kapıkulu ocaklarını
kaldırarak, yerine Anadolu, Sûriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sâdece
askerlikle uğraşan, pâdişâhın emirlerine itâat eden bir ordu kurmak istiyordu.
Aynı zamanda saray, harem ve ilmiye teşkilâtlarında da esaslı değişiklikler
düşünüyordu. Ancak onun bu ıslâhât fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı
çıkıyor, ilmiye sınıfı da çok çekimser davranıyordu. Nitekim Osman Hanın hacca
gitme arzusunu bahâne eden yeniçerilerle sipâhiler ayaklandılar. Öncelikle Osman
Hanın hacca gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyân, daha sonra bâzı
devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. Netîcede isyan Sultan Osman
Hanın hal’i ve Sultan Mustafa’nın ikinci defâ tahta geçirilmesiyle son
buldu.
İsyan sırasında Sultan Osman’ı ele geçiren
câniler, revâ gördükleri ağır ve kötü sözlerle Orta Câmiye götürerek orada
hapsettiler. Genç pâdişâhın mâruz kaldığı hakâretin haddi hesâbı yoktu.
Yaptıkları ezâ ve cefâ onu boynu bükük ve perişan bir hâle koymuştu. İkinci
Osman Han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı; "Dün sabah pâdişâh-ı
cihân idim, şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size
dahi kalmaz; hangi pâdişâhın kulları pâdişâhlarına bu ihâneti ettiler." diyerek
yalvardı ise de, bu sözlerin câniler üzerinde hiçbir tesiri olmadı.Orta Câmide
Genç Osman’ın muhâfazasına Haseki Sarı Mehmed Ağa tâyin edildi. Yeniçeriler,
Sultan İkinci Osman’ın hayâtına dokunulmayarak kafes hayâtı yaşamasını
istiyorlardı. Nitekim, çok hâin bir kimse olan yeni Sadrâzam Dâvûd Paşa onu
öldürtmek için cebeci başına emir verince, yeniçeri ağaları mâni oldular. Osman
Han hayâtına kasd eden Dâvûd Paşaya; "Behey zâlim, ben sana neyledim? İki defâ
mûcib-i katl cürmünü affedip öldürmedim, mansıb verdim, bana gadrin nedir?" diye
bağırdı.
Buna rağmen, Dâvûd Paşa, cumâdan sonra
en güvendiği adamları olan cebecibaşı ile kalender uğrusu denen zâbite, Sultan
Osman’ı Yedikule’ye götürerek boğmalarını emretti. Eski sultanın Yedikule’ye
götürülüşünü seyretmek üzere yollara biriken halk, o târihe kadar görülmemiş
kalabalığı teşkil ediyordu.
Yedikule’ye gelindiği
zaman vakit akşama yaklaşıyordu. Dâvûd Paşanın emriyle oraya kadar gelen
binlerce asker dağıldı. Daha sonra Dâvûd Paşa, cebecibaşına ve kalender uğrusuna
dönerek; "Yanınıza sekiz cellâd alıp, Osman’ın işini bitirin. Yarına kalmasın."
dedi.
Sultan Osman, günlerden beri perişân
vaziyette, aç ve uykusuz olduğu hâlde kendisini son nefesine kadar müdâfaa
etmeye karar vermişti. On cellâdın ilk hücûmu netîce vermedi. Bire on nisbet
olmasına rağmen, cellâtlar, silâhsız pâdişâhla mücâdele edemeyeceklerini
anladılar. Kementten başka silâh da kullanmak istemiyorlardı. Çünkü hânedândan
olanın kanı akıtılamazdı. Buna rağmen, dışarıdan balta alan cellatlara genç
sultan, büyük bir ustalıkla karşı koydu. Fakat arkasından gelen bir cellat,
baltası ile omuzuna vurarak fenâ şekilde yaraladı. Bu durumu fırsat bilen
cebecibaşı kemendi Osman Hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü. Diğer câniler de
üzerine yüklenerek genç pâdişâhı şehit ettiler (20 Mayıs 1622). Şehit Sultanın
cenâzesi o gece Topkapı Sarayına götürüldü. Ertesi gün yapılacak cenâze törenine
hazırlandı. Öğle namazından sonra kılınan cenâze namazını müteâkip Sultanahmed
Camiinde babasının türbesine defnedildi.Genç Osman’ın şehit edilmesi târihimizin
en acıklı olaylarındandır. Genç Osman’ın öldürülmesi, Anadolu’da bâzı isyânların
çıkmasına sebep oldu. Millet, pâdişâhın öldürülmesini hiçbir zaman hazmedemedi
ve onun kâtillerini nefretle andı.
Sultan İkinci
Osman Han güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sâhibi, bahadır bir pâdişâhtı.
Fevkalâde iyi bir binici, silâh ve harp âletlerini kullanmakta pek mâhirdi.
Şecâat ve binicilikte akranı pek az olup, şirin çehreli ve güzel tavırlıydı.
Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sâdık bir
yardımcıya mâlik olmayışı, kendisine bu hâzin sonu hazırlamıştı. Yazmış olduğu
şu beyt onun ıslâhat ve düşünceleri ile muhâliflerinin durumunu çok güzel ifâde
etmektedir.
Niyyetim hidmet idi saltanat ü devletime
Çalışır hâsid ü
bedhâh ecel nekbetime
Sultan Genç Osman dînî
ve fennî ilimlerde âlimdi. Fârisi mahlasıyla yazdığı şiirlerinin toplandığı
Dîvân’ı vardır.