ORHAN GÂZî;
Osmanlı sultanlarının ikincisi. 1281 yılında Söğüt’te
doğdu. Babası Osmanlı Devleti ve hânedânının kurucusu Osman Gâzi, annesi Şeyh
Edebâli’nin kızı Mal Hâtundur. İslâm terbiyesiyle yetiştirildi. İyi bir eğitim
ve öğretim gösterilerek büyütüldü. Gâzilerin gazâlarını ve meşhur İslâm
mücâhidlerinin, âlimlerinin, evliyâların menkıbelerini dinleyerek şuurlandı.
Osman Gâzinin kumandanları ve arkadaşlarından silah tâlimi gördü. Devrin
silahlarını mahâretle kullanmasını ve muhârebe taktiklerini öğrendi. Osmanlı
Devletinin kuruluşunda hizmet aldı. Küçük yaştan îtibâren devletin teşkilâtlanıp
müesseseleşmesinde lâzım olan tecrübelere sâhip oldu.
Orhan Gâzi, gençliğinden îtibâren Bizans tekfurlarıyla yapılan gazâlara
katıldı. Muhârebelerde gösterdiği muvaffakiyetle babasının ve gâzilerin
takdirini kazandı. 1298’de Bizanslıların tertiplediği Osman Gâzinin de dâvet
edildiği sûikast plânlı düğüne katıldı. Tedbirli hareket eden Osman Bey,
Yarhisar ve Bilecik’i fethederken Bilecik tekfurunun oğluna gelin gitmekte olan
Yarhisar tekfurunun kızı Holofira’yı da esir aldı. Holofira İslâmiyeti kabul
edip, Müslüman oldu. Nilüfer adını aldı. Orhan Bey, Nilüfer Hâtunla evlendi.
BabasıOsman Gâzi, 1299 târihinde istiklâlini îlân edince, devleti idârî
bölgelere ayırdı. Orhan Gâzi 1301’de Sultanönü bölgesinin beyliğine tâyin
edildi. 1302’de Yenişehir ile İznik arasındaki Köprühisar’ın fethine gönderildi.
Köprühisar’ı fethedip, Çavdarlı aşiretinin Osmanlı hudûduna tecâvüzlerinin önüne
geçti. 1315’te Çavdar beyini esir alıp, Çavdarlı aşîretinin suçlularını
cezâlandırdı. 1317’de Karatekin, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci
kalelerinin fetih harekâtına katıldı. Muhârebelerde gösterdiği muvaffakiyetle
babası ve gâzilerin kendisine olan güvenini daha da arttırdı. Osman Gâzi, 1320
yılından îtibâren, yaşının ilerlemesi ve romatizmasının şiddetlenmesiyle,
oğlunun idâresini görmek istedi. Orhan Gâziyi seferlerde kumandan tâyin etti.
1321 Mudanya-Gemlik Seferinde, Mudanya’yı fethetti. Bursa’nın denizle irtibâtını
kesti. 1325’te Bursa’nın güneyindeki Atranos’u fethedince, şehrin ablukasını
daha da şiddetlendirdi. 1326 yılında Bursa’nın Pınarbaşı mevkiine gelerek,
karargâhını kurdu. Şehrin kalesini kuşattı. 1314 yılından beri abluka altındaki
Bursa Kalesini kurtarmaktan ve yardımdan ümîdini kesmiş olan kale kumandanı,
teslim şartlarını görüşmeye mecbur kaldı. Orhan Bey, 6 Nisan 1326 târihinde
Bursa’yı teslim aldı. Osman Gâzi Bursa’nın fethini işitince memnun olup, Orhan
Beyi yerine vâris tâyin etti. Diğer evlatlarının ve kumandanlarının Orhan Beye
bîat edip, ona karşı itâatli olmalarını bildirdi. Osman Beyin Bursa’nın
fethinden önce, fetih sırasında veya fetihten sonra öldüğüne dâir kaynaklarda
muhtelif rivâyetler mevcuttur. Ancak bu kaynakların çoğuna göre Osman Bey,
Bursa’nın fethinden hemen sonra vefât etmiş ve Gümüşlü Kümbete
defnedilmiştir.
Osmanlı Devletinin ikinci sultânı
olarak tahta geçen Orhan Gâzi, Alâaddîn Paşayı vezir tâyin etti. Devlet Merkezi
Yenişehir’den Bursa’ya nakledildi. Askerî, idârî faâliyetlere ağırlık verilip,
iktisâdî müesseseler kuruldu. Aşîret kuvvetlerine ilâveten "yaya" denilen piyâde
sınıfı orduya dâhil edildi. Orhan Gâzi, 1327’de Bursa’da gümüş akçesini
darbettirdi. Tâyinlerde bulunup, Akçakoca’ya Kandıra, Kara Mürsel’e İzmit
Körfezinin güneyi ve Abdurrahmân Gâziye de yeni fethedilen Aydos ve Samandra’nın
idâresi verildi. Bu kumandanlar, bulundukları mevkilerde fetihlerle de
vazîfeliydiler.
Osmanlıların Boğaz sâhillerine
kadar genişlemeleri Bizans’ı telâşlandırdı. Türklerin Sakarya Irmağı sâhilinden
Karadeniz istikâmetinde ilerlemesini durdurmak ve İznik kuşatmasını kaldırtmak
için, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos ordu hazırladı. 1329 yılında
İstanbul’un Anadolu yakasına geçti. Floken’de karargâhını kurdu. Orhan Gâzi,
İznik kuşatmasına bir miktar asker bırakarak, sekiz bin kişilik kuvvetle
Bizanslılara karşı harekete geçti. Maltepe (Pelekanon) mevkiinde düşmanla
karşılaştı. 1329 Mayısında meydana gelen Osmanlı-Bizans muhârebesi, sabahtan
akşama kadar sürdü. Bizans İmparatoru bir günlük muhârebenin sonunda, büyük
ümitlerle Rumeli’nden Anadolu’ya geçirdiği ordusunun, Osmanlılar karşısında
dayanamayacağını anladı. Gece karanlığından istifâde etmeyi düşünen İmparator,
muhârebe meydanından karargâhına dönmek isterken Orhan Gâzi, fırsatı kaçırmadı.
Gece muhârebe şartlarını iyi bilen ordusuyla Bizanslıları tâkibe geçti.Bizans
ordusu gece taarruzuna uğrayınca, paniğe kapılarak, birbirine girdi. İmparator
yaralı vaziyette canını kurtarabildiyse de, ordusu imhâ edildi. Savaşı kazanan
OrhanGâzi, İznik şehrinin kuşatmasını şiddetlendirdi. Bizanslıların İznik
kumandanı, Pelekanon Muhârebesinin netîcesini öğrenince, artık kendisine yardım
edilemeyeceğini kestirdiğinden, Osmanlıların adâletine sığınarak teslim oldu.
Kaleyi teslim alan Orhan Gâzi, ahâliden arzu edenlerin eşyâlarıyla birlikte
gitmesine müsâade etti. AyrıcaOsmanlı Devletinin tebaası olarak kalıp, yalnız
cizye vermek şartıyla, âdet ve ananelerini muhâfaza edebileceklerini de îlân
etti. Halkın büyük çoğunluğu Osmanlı idâresini tercih etti. Muhârebe ve
kuşatmada eşleri ölen kadınlar, Orhan Gâziye mürâcaat edip, sâhipsiz
kaldıklarını, Müslüman olup, Osmanlılardan isteyenlerle evlenebileceklerini
bildirdiler. Orhan Gâzi, İznik’in yerli kadınlarının arzularını îlân edip,
isteyenlerin bunlarla evlenebileceklerini ve bunlarla evlenenlerin İznik
muhâfazasında vazîfelendirileceğini açıkladı. Ayrıca halktan İznik’te kalıp
Müslüman olmayanlara, İslâmiyetin gayri müslimlere olan hukûku tatbik edilip,
vergilendirildi. Osmanlı Devletinin merkezi, geçici olarak İznik’e taşındı.
Şehir îmâr edilip, İslâmî eserlerle süslendi. Orhan Gâzi, İznik’in en büyük
kilisesini câmiye çevirtip burada Cumâ namazını kıldı. Manastırını da medreseye
çevirtti. İmâret yaptırdı. Orhan Gâzinin hayırsever hanımı Nilüfer Hâtun,
imâret; oğlu Süleymân Paşa medrese ve diğer hayır sâhipleri de şehirde pekçok
sosyal tesis kurdular. Bundan sonra, bölgenin ticârî bakımdan meşhur
şehirlerinden olan İzmit’in kuşatılması şiddetlendirildi. Bizans İmparatoru,
deniz yoluyla İzmit’in yardımına geldi. Orhan Gâzi Osmanlı Devletinin ilk sulh
antlaşmasını, İzmit’in muhâsarası esnâsında, Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos
ile yaparak kuşatmayı kaldırdı.
1331’de Taraklı,
Mudurnu ve Göynük kasabaları Osmanlı ülkesine katıldı. 1333’te Gemlik, 1336’da
Kirmasti, Mihaliç ve Ulubad kasabaları fethedildi. 1337’de şiddetli bir şekilde
tekrar kuşatılan İzmit teslim olmak zorunda kaldı. İzmit’in fethiyle Kocaeli
Yarımadasının tamâmı Osmanlıların eline geçti. Daha sonra Hereke, Yalova ve
Armutlu’nun da fethedilmesiyle Osmanlı Devletinin hudûdu Boğaz sâhiline dayandı.
Bizans’ın Anadolu ile irtibatı sâdece Şile veBoğaziçi’nde kaldı. Orhan Gâzinin
Bizans’ı iyice sıkıştırması, Üçüncü Andronikos’u antlaşmaya mecbur etti. 1341
Osmanlı-Bizans Antlaşmasına göre Anadolu’daki Şile ve Üsküdar Orhan Gâzinin
akıncılarından emin olmak şartı ile diğer yerler Osmanlı Devletine
kaldı.
Diğer taraftan Karesi beyinin ölümü
üzerine, babasının yerine geçen Demirhan’a muhâlefet eden kardeşi Dursun Bey
ölüm korkusu yüzünden Orhan Gâziye sığındı. Dursun Bey, birâderlerinin yerine
hükümdâr olmak için Orhan Gâziden yardım istedi. Dursun Bey yardım edildiği
takdirde Balıkesir ile berâber bâzı şehirleri Osmanlılara vermeyi vâd etmesi
üzerine Orhan Gâzi, Karesi üzerine sefere çıktı. Demirhan Bey, Orhan Gâzinin
üzerine geldiğini duyunca, Balıkesir’den Bergama’ya kaçtı. Bergama’nın
muhâsarası sırasında Dursun Bey kaleden atılan okla öldü. Teslim olmaya mecbur
kalan Demirhan Bey Bursa’ya getirildi. Balıkesir, Manyas, Edincik, Kapıdağı ve
havâlisi Osmanlı topraklarına katıldı. Bu arada Bizans’taki saltanat
mücâdelesinde taht iddiâcıları Orhan Gâzinin desteğini sağlamak istediler.
Altıncı Yuannis Kantakuzen, kızı Teodora’yı Orhan Gâziye verdi. Orhan Gâzi, 5000
Osmanlı askerini Avrupa kıtasına geçirip Kantakuzen’e yardımcı gönderdi. Yardım
için Trakya’ya geçen Osmanlı askeri, bölgede keşif yaparak çevreyi tanıdı. Orhan
Gâzinin desteğiyle Bizans tahtına sâhip olan Altıncı Yuannis Kantakuzen, 1347’de
dâmâdını Üsküdar’a dâvet ederek görüştü. Orhan Gâzi Üsküdar’da üç gün misâfir
kaldı. Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca Papa’yla gizli
irtibat kurdu ve Akdeniz, Ege, İstanbul ve Karadeniz’de koloni rekâbetindeki
Venediklileri destekledi. Buna karşılık Orhan Gâzi de Cenevizlilere yardım etti.
Ayrıca 1352’de Üsküdar ve Kadıköy ile Marmara adalarını fethettirdi. Kantakuzen
aleyhine Bulgarlar ve Sırplar batıdan harekete geçince Osmanlılara karşı Papalık
ile ittifak içinde olmasına rağmen, Orhan Gâziden yardım istedi. Orhan Gâzi,
Bizanslılardan Gelibolu Yarımadasındaki kalelerden birinin verileceğine âit söz
alınca oğlu Vezir Süleymân Paşa kumandasında on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti
gönderdi. Kantakuzen, Osmanlı askerinin yardımıyla Dimetoka’da Bulgar ve
Sırplara karşı başarılı muhârebeler yaptı. Orhan Gâzinin oğlu Süleymân Paşa
Anadolu’ya dönerken Bizans İmparatorunun Gelibolu Yarımadasında Osmanlılara
verdiği Çimpe Kalesinde asker bıraktı. Osmanlıların 1353’te Çimpe Kalesine
yerleşmeleriyle Rumeli’deki fetihler için üsse sâhip olmaları, bölgenin
kontrolünü sağladı. 1354’te Gelibolu’nun fethi ile Avrupa kıtasındaki Osmanlı
toprakları devamlı genişledi. Süleymân Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin
Bolayır ve Tekirdağ’ına kadar, bütün Marmara kıyılarına hâkim olmaları,
Kantakuzen’i telaşlandırdı. Osmanlıları bölgeden atma faâliyeti içine girdi.
Orhan Gâzi ile İzmit’te görüşüp, Çimpe Kalesini on bin altın karşılığı satın
alabileceğini söyledi ve Osmanlı kuvvetlerinin Gelibolu’dan çıkmalarını istedi.
Orhan Gâzi, teklifleri kabul etmedi. Kantakuzen, Balkan ve Hıristiyan
devletleriyle ittifak kurmak istediyse de müttefik bulamadı. Kantakuzen, 1355’te
Bizans tahtından indirilince, yerine Yuannis Paleolog getirildi. Yuannis,
Osmanlıların Avrupa kıtasındaki hâkimiyetine karşı koyulamayacağını bildiğinden
Orhan Gâzi ile iyi geçinme yolunu seçti. Orhan Gâzinin oğlu Halil’i korsanlardan
kurtarıp, on yaşındaki kızını Osmanlı şehzâdesine vermeyi kararlaştırdı. Ancak
daha sonra Papalık ile münâsebetlerde bulundu. Hattâ Bizans’ın Ortodoksluğu
bırakarak katolikliğe geçmesini plânladı. Böylece Lâtin devletlerinden daha çok
yardım alacağını ümit ediyordu. Buna karşılık Orhan Gâzi fetih hareketini
hızlandırdı. Süleymân Paşa, 1356 senesinde Doğu Trakya’ya geçerek Malkara ile
Keşan ve Çorlu’yu aldı. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetini kuvvetlendirmek için
Anadolu’dan Türk-İslâm nüfûsu getirilerek iskân edildi. Rumeli fütûhatında,
Osmanlıların yerli ahâliye iyi muâmelesi, din, mezhep, dil hoşgörüsü; can, mal,
ırz, emniyeti sağlaması, bölgeye sulh, sükûn, huzur ve refâh getirdi.Trakya’da
bu son fetihlere kardeşi Murâd Beyle devâm eden Süleymân Paşa, 1359 senesinde
bir avı tâkibi sırasında düşerek kırk üç yaşında vefât etti. Rumeli fethine Gâzi
Murâd Bey devam etti. Oğlunun vefâtına ziyâdesiyle üzülen Orhan Gâzi
rahatsızlandı. Veliahtlığa getirdiği Murâd Beye şu nasîhatlarda
bulundu:
"Oğul, saltanatına mağrûr olma. Unutma
ki, dünyâ, hazret-i Süleymân’a kalmamıştır. Unutma ki, dünyâ saltanatı
geçicidir, lâkin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamber
efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şefâatine mazhariyet için, bu fırsatı
iyi değerlendir. Dünyâya âhiret ölçüsüyle bakarsan ebedî saâdeti fedâ etmeye
değmediğini göreceksin. Oğul! Rumeli Hıristiyanları rahat durmayacaktır, sen o
cânibe yürü. Rumeli fethini tamamla. Kostantiniye’yi ya fethet, yâhut fethe
hazırla, civardaki Türk beyleriyle mesele çıkarmamaya çalış. Ahâli her ne kadar
bizi istese de başlarında bulunan beyler, beyliklerinden geçme taraftârı
gözükmez. Daha bir zaman idâre edecekler, lâkin sonunda olmuş meyve gibi avucuna
düşecekler. Anadolu’da gâile çıkmazsa Rumeli işini rahat halledersin. Bu yüzden
Anadolu’nun sessizliğini bozmamaya gayret et. Cennetmekân babam Osman Gâzi Han,
Söğüt ve Domaniç’ten ibâret bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz Allah’ın izniyle
beyliği hanlığa çevirip sultanlığı ikmal ettik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın.
Osmanlıya iki kıta üstünde hükmetmek yetmez. Zîrâ i’lâ-yı kelimetullah azmi
dünyâya sığmayacak kadar yüce bir azimdir. Selçuklunun vârisi biz olduğumuz gibi
Roma’nın vârisi de biziz. Oğul, Kur’ân-ı kerîm’in hükmünden ayrılma. Adâletle
hükmet. Gâzileri gözet. Dîne hizmet edenlere hizmeti şeref say. Fakirleri doyur.
Zâlimleri ise cezâlandırmakta tereddüt gösterme. En kötü adâlet, geç tecellî
eden adâlettir. Sonunda hüküm isâbetli dahi olsa, geciken adâlet zulümdür. Oğul,
biz yolun sonuna geldik, sen daha başındasın. Cenâb-ı Mevlâ saltanatını mübârek
kılsın."
1360’ta rahatsızlığı artarak vefât etti.
Bursa’daki Gümüşlü Kümbet’e defnedildi.
Şahsiyeti
nesillere örnek mâhiyette olan Orhan Gâzi, halîm selîm olup, son derece
merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını
kendisinden fazla korurdu. Muhârebelerde zâyiât durumuna dikkat ederdi. Zâyiâta
sebep olacak yerlerin fethini kuşatmayla kolaylaştırıp, teslimini beklerdi. Çok
âdildi. Dîni bütün bir Müslüman olup, ülkede İslâm hukûkunu tereddütsüz tatbik
ettirirdi. Orhan Gâzinin İslâm ahlâkına hayrân olup adâletine gıbta eden
Hıristiyanlar, kendi soyundan ve dîninden hânedânların yerine, Osmanlı idâresini
tercih ederlerdi. İyi bir teşkilâtçı, cesur bir kumandan olduğu gibi mükemmel
bir idâreciydi. İlme, âlimlere ve gönül sultanı mânevî şahsiyetlere hürmetkârdı.
Âlimlerin sohbetinde bulunup, onlarla istişâre ederdi. Îmâr ve iskân siyâsetine
önem verip, devrinde fethedilen beldelere Türk-İslâm nüfûsu yerleştirirdi.
Osmanlı ülkesinin nüfûzunu arttırıp, devleti müesseseleştirdi.
Devletin topraklarını altı misli büyüten Orhan Gâzinin vefâtı
sırasında Osmanlı Devleti Bilecik, Bursa, Balıkesir, Bolu ve civârı, Kocaeli,
Sakarya, Eskişehir, Çanakkale, İstanbul’un birkaç kalesi hâriç Anadolu yakası,
Ankara, Ayaş, Beypazarı, Nallıhan, Kızılcahamam, Haymana, Polatlı, Soma,
Kırkağaç, Domaniç, Bergama, Dikili, Kınık, Marmara Adaları, Trakya’da Tekirdağ,
Lüleburgaz, İpsala, Keşan gibi şehir ve kalelere hâkim bulunuyordu.
Orhan Gâzi, Sultan olunca, devlet teşekküllerini
kuvvetlendirdi ve yenilerini kurdu. Saltanatının üçüncü yılında hükümdârlık
alâmetinden olarak Bursa’da gümüşten akçe kestirdi. Akçenin bir tarafında
Kelime-i şehâdet ile Hulefâ-i Râşidîn’in (radıyallahü anhüm) isimleri yâni; Ebû
Bekr, Ömer, Osmân ve Ali yazılı idi. Diğer tarafında; Orhan bin Osman, basıldığı
târih olan H.727 ve Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun damgası
vardı.
Osmanlı Devletinde ilk fütûhatı yapanlar
aşîret kuvvetleri olup, hepsi atlı idi. Bu kuvvetler uzun süre muhâsara
hizmetlerinde bulanamadıkları için muvaffakiyetler gecikiyordu. Orhan Gâzi, bu
yüzden Bursa’nın fethinden sonra, askerî teşkilâtta yenilikler yaptı. Türk
gençlerinden dâimî ve esaslı bir yaya ordusu kuruldu. Askerî birliklerde onluk
sistem tatbik edildi. Piyâde askerler, onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere
ayrıldı. On kişiye onbaşı ve yüz kişiye yüzbaşı zâbitler tâyin edildi. Bin
mevcutlu kuvvetlerin başındakilere de binbaşı rütbesinde subaylar tâyin edildi.
Müsellem denilen süvârî kuvvetinin otuz askeri, bir ocak kabûl edildi. İlk
plânda biner kişilik birlikler hâlinde kurulan yaya ve müsellem askerlerinin
sayıları zamanla arttırıldı. Günlük birer akçe olan ücretleri, iki akçeye
çıkartıldı. Ayrıca muhârebe dışında işleyebilecekleri arâziler de verildi. Timar
sisteminin tatbikiyle askerî hizmete tâyin edilenlerin miktârı, tertip edilen
kadroyu çok geçtiğinden, bunların nöbetle sefere gitmeleri ve sefere gidenlere,
gitmeyenlerin yardımcı olmaları kânun hâline getirildi. Sefere gitmeyenlere
"yamak" denildi. Yamaklara yardım karşılığı ücret verilirdi.
Osmanlı devlet teşkilâtı ilk defâ Orhan Gâzi zamânında teşkil
olundu. İlk devlet teşkilâtında Anadolu Selçukluları ile İlhanlıların
teşkilâtları örnek alınarak bir hükûmet mekanizması kuruldu. Bunun esâsı Beylik
merkezindeki dîvândı. Bu dîvâna devlet reisi olan pâdişâh başkanlık ettiği gibi
îcâbında pâdişâh adına vezir de başkanlık yapabilirdi. Osmanlı Devletinin ilk
veziri Orhan Gâzinin tâyin ettiği Hacı Kemâleddîn oğlu Alâeddîn Paşa idi.
Vezirler "paşa" ünvânını taşırlardı. Devletin askerî ve idârî bütün işlerinde
pâdişâha yardımcı olurlardı. Şehir ve kazâlar kâdı ve subaşıların idâresindeydi.
Kâdı, idârî ve adlî; subaşı da âsâyişle askerî işlere bakardı. Orhan Gâzi
devrinde en yüksek kâdılık makâmı Bursa kâdılığı olup, tâyinlere de
bakardı.
Orhan Gâzi devrinde fethedilen beldeler,
ilmî, mîmârî ve sosyal tesislerle süslendi. İznik fethedilince, manastırını
medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini kurdu. Yine İznik’te yaptırmış
olduğu imâretin açılışında kendi eliyle fakirlere ve gâzilere aş dağıttı.
Ahâlisinden müslim ve gayri müslim hiç kimsenin aç ve açıkta kalmamasına gayret
etti. Bursa’da, câmi, imâret, tabhâne, yol, köprü ve hamamlar yaptırdı. Hanımı
Nilüfer Hâtun da; İznik’te bir imâret, Nilüfer Çayı üzerinde köprü ve çeşme gibi
pekçok hayrât inşâ ettirdi. İlk Osmanlı medresesi olan İznik Medresesinin
müderrisliğine zâhirî ve bâtınî ilimlerde derin âlim Dâvûd-i Kayserî tâyin
edildi. Dâvûd-i Kayserî, Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin
Füsûs-ül-Hikem adlı eserini Matla-ı Husûs-il-Kelim fî Şerh-i Füsûs-ül-Hikem
adıyla şerh edip, talebelerine okuttu. Bu eser, güzel İslâm ahlâkının Osmanlı
topraklarında yayılmasında rol oynadı.
Orhan
Gâzi, gâzilerin yetişmesinde, yeni fethedilen yerlerin İslâm beldesi olmasında,
fetih öncesi hazırlıkların yapılmasında, cihâd esnâsında askerin şevke
getirilmesinde büyük emekleri geçen âlimler ve dervişlere de hürmet edip onların
barınmaları ve hizmetlerini kolayca îfâ edebilmeleri için, tekke ve zâviyeler
yaptırdı. Bu dervişlerden Geyikli Baba ve Derviş Murâd meşhurdur.
Orhan Gâzi, vefât ettiği zaman; Murâd, İbrâhim ve Halil
ismindeki üç oğlu hayatta idi. Süleymân Paşa ve Kâsım isimlerindeki oğulları
kendisinden önce vefât etmişlerdi. Süleymân Paşa ile Murâd Bey, Yarhisar
tekfunun kızı Nilüfer Hâtun’dan Halil Bey ve Kâsım Bey, Bizans kayseri
Kantakuzen’in kızı Teodora’dan; İbrahim Bey ile Fatma Sultan, Rum prensesi olan
Aspurça’dan doğmuştur. Kendisinden sonra oğlu Sultan Birinci Murâd Han Osmanlı
sultânı oldu.