PEYAMİ  SAFA

1-   HAYATI

 

1896’da İstanbul’da doğdu babası şair İsmail Safa’dır.

Peyami Safa’nın hayatını tanzim eden unsurlardan birisi de seceresi ve mühiti kadar 3 yaşına varmadan  babasını kaybetmesidir. İsmail Safa Bey, Sivas’a sürülmüş ve orada vefat etmiştir. Bu yüzden maddi sıkıntılar çekmiştir.

Artık ona annesi bakıyordu. Bir kadın imkansızlıklar içinde ne kadar bakabilirse....

Dr. Abdullah Cevdet’in hediye ettiği, Petit Laourese sayesinde kendi kendine Fransızca öğrenir, gün gelir Fransızca Gramer yazar.

Orta üçten ayrılmak zorunda kalır. Vefa idadisine yazılır. Sıska ve çelimsiz vücudu ile dikkat çeker. 9 yaşında geçirdiği bir hastalık sol kolunu sakat bırakmıştı. Daha sonra bu hastalıktan o, Türk edebi şaheserlerinden olan 9. Hariciye Koğuşu romanını yazmak imkanını çıkaracaktır.

Para kazanmak için gazete muhabirliği, öğretmenlik,mütercinlik gibi ne iş bulursa yapar. Ama yaptığı en mühim iş okumak ve kendisini yetiştirmektir.

Çok cepheli bir sanatkar olan Peyami Safa, son derece geniş kültürlü bir insandır. Kuvvetli sezişleriyle, duygu ve düşünceyi esas olan tahlillere dayalı psikolojik romanlar yazdı. Türkçenin en güzel psikolojik romanları onundur.

19 yaşında basın dünyasına girer. Kardeşi ile birlikte 20 Asır adlı bir dergi çıkartır. Bu dergide imkansız olarak “Asrın Hikayeleri” başlığı altında neşrettiği hikayeler büyük alaka toplar.

İlke Romanı “Sözde Kızlar “, 22 yaşında yazmıştır. Kalemi ile geçinen bir insanın mecburiyeti ile 15 yaşında 63  yaşına kadar her gün birkaç çeşit yazı yazmak zorundaydı.

Nezahat hanımla evlenmişti, ondan Merve adında bir oğlu vardı, ama oğlu askere gitmiş ve askerden cenazesi gelmiştir. (1961) Peyami Safa bu acıyla çok sarsıldı. Oğlununda kısa bir süre sonra vefat eden Peyami’nin geride  hiç kimsesi kalmamıştı.(15 Haziran 1961) Edirnekapı Şehitliği’nde Türk gencinin yaptırdığı kabrinde Allah’ın rahmetine mevcuddur

1a- Kişiliği:

 

Peyami Safa’nın göze çarpan ilk özelliği, kendi kendisini yetiştirmiş kültürlü, çok yanlı (ansiklopedik) bir yazar olmasıdır. Bu niteliği dolayısıyla bir çok bilgi dalında yazabilmiş, tartışmalarda ağır basmıştır. Estetik ve sosyal bilimlrin hemen her kolunda (resim, musiki, sosyoloji, tarih, hukuk, felsefe, tıp...gibi) bilgi ve görüş sahibidir. Bu bilgilerin Doğu ve Batı ‘daki gelişmelerini izleyerek fıkra ve makalelerinde hatta romanlarında kullanmıştır. Hele tıp, sosyoloji ve psikolojideki bilgisi bu bilimlerin uzmanlarını imrendirecek kıvamdadır. Romandaki gücü ölçüsünde roman akımlarının da bildiği görülmektedir. Batı ‘dan okuduğu yayınları aynen tekrarlamayıp kendince bir senteze kavuşturması seçkin ve aydın kişiliğini belirtmektedir.

Kendi kendini yetiştirmesi, çok eser vermesi (150 ‘ye yakın) çoğunu Server Bedi imzasıyla yazdığı eserlerde halka hitap etmesi, bildiklerini yer yer ciddi romanlarına da geçirmesi sanatını az çok zedelemiştir, denilebilir. Ancak, çağdaş düşünce konularındaki derinliğiyle asıl romanlarında görülen sanatkarlık kaygısı ona, benzersiz bir kişilik kazandırmıştır.

Peyami Safa, basınımızda, uzun zaman, fikir yazılarıyla olduğu kadar sert polemikleriyle de tanınmış bir kalemdir. Kendi görüşlerini ve bilhassa milletimizin manevi değerlerini inançla, bilgi ve şiddetle savunmuştur. Bu mücadele adamının özel hayatında, dostları arasında yumuşak, temkinli ve hoş sohbet olduğu yazılmıştır.

1b- Romancılığı:

 

O bir tahlil romancısıdır. Yani kişilere ve eşyaya psikolojik bir yaklaşımı vardır. Şuur ile altşuuru araştırır. Maddi ve manevi ızdırap dolu hayatları, hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımlarını, kişi ve toplum çatışmalarını, vicdan azaplarını; günah ve hayasızlık, kokmuşluk, işe yaramazlık, yalnızlık duygularını, önsezileri, ruh hastalıklarını ve psikoanaliz deneyişlerini konu edilir.

Bu traz romanlarında olay değil, kişilerin, eşyanın ve bizzat olayın ince bir dikkatle çözümlenmesini (tahlil ve analiz) önemlidir. Böylece insanın iç macerasını ele alan, çağdaş roman ve sinemaya benzetmekten, yani sırf bir olay etrafında dönmekten kurtulmaktadır.

Peyami Safa, iç maceranın yanı sıra kişilerin sosyal çatışmalarını da ele alarak psiko-sosyal türde romanlar vermiştir denilebilir. Çünkü ünlü eserlerinde sosyal olayların insan ruhları üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Örneğin 9. hariciye koğuşunda Çanakkale savunması yıllarında hasta bir gencin bunalımlarını ele almıştır.

Roman kuruluşları ustaca olan Peyami Safa, her romanında ayrı bir teknik denemiş, böylece sayısız imkanları yoklamıştır. Olayları iyi sıralayan veya iç içe koyan, anlatacağı ruh ve fikir zeminlerini dikkatle hazırlayan bir tutumu vardır. Her tesadüfü, her sonucu, her intiharı, (inneti ve kayboluşu önceden hesaplamıştır).

1c- Üslup:

 

Peyami Safa, gerek romanlarında, gerek fıkralarındaki üslubun kudretiyle tanınmış, sevilmiş bir yazardır. Türkçe üzerine sayısız makaleleri, birde dilbilgisi kitabı olan yazarın, cümle ve kelime kurmada, Türkçe‘nin bütün imkanlarını yoklamıştır. Üslup endişelerini her zaman taşıyan yazarın 9. hariciye koğuşunda bütün üslup endişelerini göz önünde bulundurmuştur.

Cümleler çok defa uzun ve karmaşık, ama yerine göre kesik, kısa hatta devrikte olur. Bir düşüncesini ve duygusunu en kestirmeden anlatmak yoluna gider.

Gerçek halk şiirinde ve halis folklor örneklerinde pis kelimelere rastlanılmayacağına inanan Peyami Safa çirkin ve bayağı sözler kullanmaz. Çok kelimeli, yeni bileşimlerle dolu, incelikleri, ayrı ayrı ve bol sıfatlarla, zarflarla dile getiren canlı, bol imajlı, tesbihli, iştiareli bir üslup kullanmıştır. Felsefeye ve ruh bilime ve sosyal konulara düşkünlüğü nedeniyle tıbbi ve soyut kavramları çok kullanmıştır.

2-   ESERLER

2.1. Fikir Eserler:

 

Zavallı Celal Nuri Bey (1929-34)

Büyük Avrupa Anketi (1938)

Türk İnkılaplarına Bakışlar (1938-59)

Felsefi Buhran (1939)

Millet ve İnsan (1943)

Mahutlar (1959)

Nasyonalizm-Sosyalizm-Müstizm (1968)

 

2.2. Romanları:

 

Biz İnsanlar

Cumbadan Rumbaya – 1936

Biz İnsanlar Yalnızız, Bir Tereddütün Romanı, Fatih-Harbiye, Sözde Kızlar, Matmazcı, Moralyanın Koltuğu, Şimşek Canan, Mahşer, Bir Akşamdı.

2.3. Objektif Serisi (Makaleler)

 

-         Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca

-         Sanat-Edebiyat-Tevhid

-         Sosyalizm-Marksizm-Komünizm

-         Din-İnkılap-İrtica

-         Kadın-Aşk-Aile

-         Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar

-         Eğitim Gençlik Üniversite

-         20. Asır Avrupa ve Biz

 

Bunlardan başka daha bir biyografi serisi, Kimdir? Nedir? Serisi, fikir eserleri, ders kitapları, Server Bedi imzalı eserleri ve bir tane de piyes çalışması vardır.

3-   ÖZET

 

Romanın 15 yaşında kahramanı, 9 yaşından beri çektiği dizindeki meçhul hastalık dolayısıyla gitmiş olduğu hastaneden bitkin bir şekilde ayrılır. Doktor, dizindeki hastalığın bacağının kısalmasına sebep olacağını bildirmiştir. İstanbul’un kenar mahallerinde annesi yalnız oturmaktadır ve felaketli haberi annesine mümkün olduğu kadar geç vermek için eve gitmek istemez. Ancak yapacak işi, gidecek başka yeri olmadığından eve gitmek zorundadır. Tramvay ile mahallesine doğru hareket edince, şehir gürültülerini onun aksi istikametine doğru uzaklaşmakta ve şehir bu gürültülerle birlikte geride kalmaktadır.

Eşiklerinde, kapı önlerinde soluk yüzlü, çıplak ayaklı, ürkek ve sessiz çocukları oynadıkları sokaklardan geçerek, evine gelir. Annesini üzmek istemediğinden, tesellinin hakim olduğu bazı kısa ve yanlış açıklamalar yapar, hastalığının vehametini annesinden saklar. Ertesi gün, Erenköy’e uzaktan akrabaları olan Paşa’ya gider. Köşktekilerin ısrarı üzerine orada kalır. Çocukluğundan beri arkadaş oldukları, Paşa’nın kızı Nuzhet ile aralarında hissi bir yakınlık vardır. Fakat kendisinden 4 yaş büyük olmasına rağmen ruhen çocuk olan Nuzhet’i Ragıp adında bir doktor istemektedir. Bu evlenmeye sadece yengesi taraftardır. Kendisi ile Paşa’nın Ragıp’la ilgili endişelerine fazlasıyla katılmakta, Nuzhet’in, otuzbeş yaşındaki koskoca bir insanla anlaşamayacağını düşünmektedir.

Yengesi Nuzhet ile aralarını açmak için bir çare bulmuştur: hasta gencin hastalığının bulaşıcı olması söz konusudur. Dolayısıyla Nuzhet bu gençten uzak durmalıdır.yengesinin bu davranışı onu son derece etkiler ve bu sebeple hemen o gece köşkten ayrılmaya karar verir. Fakat annesinin de köşke gelişi onu Erenköy’de kalmaya mecbur eder. O akşam, yengesi, yemeğe Doktor Ragıp ile annesinide davet etmiştir. Yemekte açılan siyasi bir münakaşada-geleceği üzerinde nasıl olumsuz tesirlerin olacağını düşünmeksizin Doktor ve Paşa’nın kozmopolit fikirlerine muarız olur. Bu olay Paşa ile aralarını açmış, Paşa’nın kendisine duyduğu iyi hisleri değiştirmiştir. Bu arada Nuzhet’de annesinin telkinleriyle kendisine karşı oldukça değişmiştir. Aralarında herşeyin bittiğini düşünür. Herşey öylesine ani bir değişiklikle mnihayet bulmuştur ki artık tek kelime bile konuşulmamaktadır. Sonunda dönecekleri gün gelir. Annesi ile birlikte köşktekilere veda ederler.

Felaketler birbirini kovalamaktadır. Bir müddet önce fenalaşan hastalığı zamanla daha kötü bir hal alır. Yapılan bütün muayeneler ameliyata gidilmesinin şart olduğunu ortaya koymuştur. Dizindeki hastalığı aşırı ifrazat yüzünden ciğer veremine dönüşmesi mümkün olduğundan bacağın bütünüyle kesilmesi ihtimali mevcuttur. Ameliyat edilmek üzere 9. hariciye koğuşuna yatırılır. Operatörlerin gösterdikleri olağanüstü gayret ve ihtimam sayesinde bacağı kesilmekten kurtularak biraz kısalır. Bu arada Paşa’ya nüzül indiğini ve son bir defa kendisini görmek istediğini, Doktor Ragıp ile Nuzhet’in nikahlanmak üzere olduklarını öğrenir. Yapılan pansumanlardan sonra hastaneden çıkacağı gün gelmiştir.

Günlerce yattığı bu odada daha önce olduğu gibi her zaman bir başka insanı inceleyeceğini, üstünden çıkarıp attığı ropdöşambr içinde kendisinden sonra ve edebiyen bir hastanın bulunacağını şimdiden bilmektedir.

 

 

4. OLAYLAR

 

Peyami Safa, çoğu romanlarında (özellikle 9. hariciye koğuşunda) kendi başından geçen olayları anlatır. Ne var ki Peyami Safa olayların gerçek hayattan alınmasına önem vermez. Ona göre bir olayın yaşanmış olması değil yaşanırken meydana gelecek ruh ve düşünce hallerinin ifade edilmesi önemlidir.

5. ZAMAN

 

Romandaki olayla zaman belli bir tertibe göre sıralanmıştır. Yavaş yavaş başlayan olay gittikçe artan bir tempoyla sona erer.

İlk iki ,ç bölüm sadece dört günlük olayları içerisine alır (zaman çok sınırlıdır 44 bölümden 28 bölümü 4 gün içerisinde ceryan eder) birinci iç bölüm 1.5 gün ikinci iç bölüm 2.5 gün içerisinde geçen olaylar anlatılır. Altıncı bölümde hastanedeki yalnız geçen günleri bir gün içerisinde meydana gelir. Kozmopolitlerin hücumu bölümü ise zaman tayin edilmeden köşkte birkaç gece olarak ele alınmıştır. Bundan sonraki 14 kısım ise herhangi bir vakaya dayanmaksızın üç aydan fazla bir zamanda geçmiştir.

6. ÇEVRE

 

Peyami Safa’nın bu romandaki dış alem, İstanbul’dan ibarettir. Zaten şehir, sokak, manzara tasvirlerini  eserinde çok az görürüz. Daha çok koğuş ve bahçe gibi içerlek küçük ve dar mekanları ele alır. Buraları anlatmasından maksat, kişilerin ruh hallerini ve o anki dikkatlerini tespit etmektir. Peyami Safa, bir romanını dilediği gibi ve yerli yersiz tasvir yapmasını yapmacık bir tutum sayar.

7. ANLATICI

 

Romanın kahramanı, ismi verilmeyen bir çocuktur. Anlatıcı da çocuk olduğu için roman “kahraman anlatıcı” ağzından anlatılmıştır. Kahramanın ve anlatıcının aynı kişi olması, anlatanın nesnel olup olmadığını meselesini ortaya çıkarır. Okurun güven duygusunu sarsacak yorumlamanın ne derecede doğru olduğu okurun hafızasını meşgul edecektir.

Şu konuyu da göz önünde bulundurmamız lazım; 9. hariciye koğuşu romanında, anlatıcı daha 15 yaşında, fazla bilgilenmemiş, fazla bir kültür birikimi olmayan, hayat tecrübesi edinmemiş, yani hayatımızda kolay, zor, iyi, kötü, güzel, çirkin, vb. birçok duyguyu yaşamamış hayatı anlama yolundaki birçok meselelerle karşılaşmamıştır. Kahraman anlatıcının, birçok mesele karşısında bunu bariz bir şekilde göstermektedir.

Bir defasında, Paşa’nın kahkahasını duyarak girdiği odada Nuzhet ve yengesinin de bulunmuş olduğu halde gizli bir şeyler konuşuyormuş hissine kapılarak içeride konuşulanlarına dair kafasında bazı şüphelerin uyanması, yorumlar yapması ve şu sözleri sarfetmesi, “odadan çıkınca nereye gideceğimi, ne yapacağımı şaşırmıştım. Bütün bu ev, bütün bu insanlar bana yabancı geliyordu. Onları bana tanıtan bütün alakalar, hatıralar bir anda kaybolmuştu.” Daha çocukca düşüncelere sahip olduğunu gösterir ve ister istemez hadiselere tek taraflı baktığını düşünür.

Yinede hastalık, çocuğa kendi yaşıtlarına göre daha olgun, daha tecrübeli kılmış, bir nebze metaneti öğretmiştir, bu da okuru acaba çocuğun yorumları, vesveseleri doğru mudur? Sorusunu akla getiriyor.

Yani anlaşılıyor ki romandaki bazı yorumların o kadar sağlıklı olmasının sebebi çocuğun, yazarın kendisi olmasıdır. Birçok yerde 15 yaşındaki çocuğun değil 30 yaşlarını geçmiş olan yazar devreye girer, hadiseleri yönlendirir ve yorumlandırır. Bunun yanı sıra;”mevzuyu beğendim. Kime yaranmak olursa olsun güzl türkçe dururken sokak levhalarına tabelalara fransızca ibareler yazılmasına karşı olduğumu söyledim” diyerek Türkçe’yi savunmasından anlaşılıyor ki birçok yerde yazar o anki fikir haliyle hadiseleri yorumlamıştır. Zira Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca adlı kitabında Türkçe için çok uğraştığını, Türkçe’yi savunmak için İstanbul-Ankara-Şimendifer hattından daha uzun olduğunu belirtir. Yine bu düşüncelerinden sonra devam eder.”Paşa ve doktor, basit, kozmopolit düşünceleriyle bana hücum etmeye başladılar.Paşa, fransızlara sevgisini istisnai bir akide seviyesine çıkarmak için nafile yoruluyor.Fransa’nın bizim kültürümüz üzerindeki tesirlerine dair alelade tanzimat fikierlerini sıralıyordu.Doktor’un samimi olup olmadığını bilmiyordum fakat onun bütün delili, Türkçe’nni kıyafetsizliğini iddiadan ileriye geçmiyordu, reçetemizi bile fransızca yazıyoruz diyordu.

Yine bu yaştaki bir çocuğun paşa ve doktorun düşüncelerini basit ve kozmopolit ”milli vasıflarını kaybetmiş, benliğinden uzaklaşmış, her kalıba girebilen” olarak görmesi 15 yaşındaki bir çocuğun fikir ve değerlendirmelerini aşabilecek cümlelerdir.

Yine paşanın fikirlerine “tanzimat fikirleri” demeside düşündürür; o yaştaki bir çocuğun tanzimat fikirleriyle diğer fikirleri mukayese edebilecek seviyede olması mümkün değildir.

Bunun gibi daha birçok noktada anlatıcı müellifin kendisidir ve roman aracılığıyla fikirlerini beyan etmekten geri durmamıştır.

8. ÇATIŞMALAR

 

Peyami Safa, yazı hayatına başladığı ilk yıllarda yazdığı romanlarında iki zıt çevreyi ele alır. Bir tarafta köklerine bağlı maneviyatlı, ahlaki değerlere bağlı mütadeyyim insanlar, diğer tarafta maziye sırtını çevirmiş ahlaki değerlerinden soyutlanmış, kültür çerçevesinde batının egemonyasını kabullenmiş çocukların eğitimini batılı eğitim kuramlarına ve o dönemin modası olan mürebbiyelere teslim etmiş zengin insanların yaşayışını anlatır.

Yazarın romanlarını bu çerçevede kısaca belirteçek olursak doğu-batı çatışması üzerine temellendirir. Romanlarında genel itibariyle doğuyu temsil eden bir erkek, batıyı temsil eden bir erkek ve bu ikisi arasında tercih yapmakta zolanan bir bayan kahraman çatışma temeli üzerine kurar yapıtlarını.

DOĞU-BATI  Aşk Çatışması

Romanın kahramanı çocuk, her özelliğiyle doğuyu temsil eder, çok zayıftır, fakirdir, kenar mahallenin birinde her tarafından sesler çıkan yıkılmaya yüz tutmuş ahşap bir evde oturur. Zaman zaman yanlarına gittiği uzakta bir akrabası olan paşa ise varlıklıdır. Çocuk paşanın aşık olduğundan dolayı zengilki-fakirlik temeline ouran bir çatışma içerisinde olduğu gözlemlenebilir.

Nuzhet, belki bir fikri yapıya sahip olmayan şuh bir yapıya sahip olması nedeniyle kendi içerisindeki çatışmalardan dolayı romanın sonuna doğru hadiseler değişik açılımlar kazanır.

İlk önceleri çocuğu beğenip onu tercih etmesine rağmen annesinin telkinleri ve doktor Ragıp’ın Berlin vaadi nedeniyle çocuktan cayması, Nuzhet’in fikir-yaşam çatışması içinde olduğu görülür.

Çocuk birçok noktada kıskançlık ve şüphe çatışmalarıyla karşı karşıya kalır. Hastalığının kendisine kazandırdığı bazı hissi tecrübeler, birçok konuda behimlenmesine yol açar. Sebebini tam olarak bilmediği birçok hadiseye yorumlar getirir. Buda duygusallık-gerçeklik çatışmasına sebep olur. Aşk ve nihayetinde meydana gelen evlilik ciddi bir meseledir. Fakat çocuk küçük hadiselerden kendince büyük neticeler çıkarır. Doktor Ragıp görmediği halde ondan nefret eder, ismini dahi duymak istemez. Ne var ki doktor Ragıp ile bulunduğu bir akşam yemeğinden ona karşı fikirleri önce müspet daha sonra çıkan tartışmalardan dolayı menfi bir hal alır. Çocuk, fikir çatışmasını çok kere yaşar. Bir anda fikir değiştirmeleri bunu gösterir.

Paşa, çocuğa karşı fikirlerinde sabit bir şekilde müspettir. Ta ki bir akşam yemeğine kadar. O akşamki paşanın, beyan ettiği fikirinden dolayı çocuğun karşısında durmaktan başka birde kızının Dr. Ragıp’a vermemek arasında bir çatışma yaşar. Paşa, kızının doğuyu temsil eden bir kişiye vermek niyetindedir.

Dr. Ragıp’ın fikrine sadece bir yerde yer verilir. Bu fikirde bize şunu gösteriyor; Dr. Ragıp’ın kendisiyle veya bir başkasıyla çatışması yok. İstikrarlı bir Batı-Fransa hayranı.

Çocuk ile Nuzhet o kadar samimi olmalarına rağmen bir hadiseyi de dolaylı yollardan aşkını Nuzhet’e itiraf eder. Yinede içindeki çatışmalardan bir türlü kurtulamaz.

Yazar, diğer romanlarında olduğu gibi romanı doğu-batı (ruh-madde) çatışması temeli üzerine bina eder. Ayrıca psikolojik çatışmalara yer verir.

9. BAŞLICA KAHRAMANLAR

9.1. Kişiler:

 

Peyami Safa’nın bu romanı bir sinir hastanesini andırmaktadır. O kadar çok beden ve ruh hastaları ile acayip, marazlı kimselerle doludur. Hepsi asabi, kalp ve beyin sarsıntıları geçirirler. Akılları ile hisleri serbest yaşama arzuları, cinsi iç güdüler ile ahlak kuralları sürekli çatışma halindedir.

9.2. Hasta Genç:

 

Uzun zamandan beri çektiği hastalığın ruhunda uyandırdığı buhranlar içerisinde ve dolayısıyla bedbah ve aşırı derecede kuruntulu, hassas, 15 yaşında olmasına rağmen 30-40 yaşındaki insanların tecrübesine ve çok kuvvetli sezişlere sahip ciddi bir genç. Çok okuyor ve düşünüyor.

 

9.3. Nuzhet:

 

Varlıklı bir ailenin 19 yaşındaki tek evladı. Ailesi özellikle babası tarafından şımartılmış hoppa mizaclı, zeki bir genç kız. Çocukluktan bir türlü kurtulamamıştır. Fikir ve şahsiyeti tam yerine oturmamış, çocuktan 4 yaş büyük olmasına rağmen aşık, kararlarında kararsız olan bir tiptir. Batı kültür ve ahlakıyla büyümüş, piyano çalmasını ve gezmesini seven bir tiptir.

9.4. Doktor Ragıp:

 

Uzun boylu, yakışıklı, sıhhatli, kendisine güvenen bir karakter olarak tasvir edilmiştir. Bunun yanı sıra dış görünüşü mükemmelliğe yakın olmasına rağmen iç dünyası basit bir gençtir. Batı kültürünü benimsemiş, özellikle Fransa hayranı bir karakter olarak çizilmiştir.

9.5. Paşa:

 

Emekli, inzivaya çekilmiş, eğlenceli romanları seven, batıya ve batının yaşam tarzına (özellikle Fransa) hayran bir karakterdir.

9.6. Diğer Kahramanlar:

 

NUREFŞAN  Hizmetçi

YENGE HANIM  Paşa’nın eşi

ANNESİ

DR. MİTHAT